Önceki gün eve dönüş yolunda yorucu geçen 3 saatlik yolun ardından gece boyu devam edecek kar yağışının da haberini aldığımda sanki bu sabah her tarafı kar kitleyecek ve kimse yerinden kıpırdayamıycak sanmıştım. Oysaki tam aksine ben bile bugün yerimde duramayıp İstanbul'u keşfe çıkmıştım. Hep bilindik yerlere gider tekrar tekrar görmekten sıkılmaz ama bir yandan da aklımda yoldan geçen bi otobüse binip nerelere gidiyor görmek vardı ve bu soğuk günde bir nebze bu hayalim gerçeğe dönmüştü.
Ve sabah olmuş uyanmıştım. Perdenin aralığından sokağa bakmadan önce aklımda heryeri bembeyaz görmek vardı ama gece yağan kar on gün öncekini aratır gibiydi söylentilerin aksine. Sadece binaların çatıları beyaza bürünmüş, arabaların üstü neredeyse tertemizdi. Yani o beklenen felaket gün senaryoları sabahın ilk saatlerinde yalan olmuştu. Ve bu bana aklımdaki planları gerçekleştirme fırsatı sunmuştu. İstanbul'da beşinci yılım olmasına karşın hâlâ takımımın bir maçına dahi gidememiş takımımı canlı olarak izleyemeştim. Ama bugün kararım kesindi ve artık o maça gidecektim. Sonuç düştüm olimpiyat yollarına.
Yolda kuzen'e uğramak iyi fikirdi maça tek başına gitmektense kuzeni kandırabilirdim en azından :). Fenerli kuzeni Trabzon maçına Trabzon taraftarları arasına götürmekte ayrı bi konu ama olsun güzel olacağından emindim. Beraber çıktık yola tabi öncesinde gerekli ulaşım bilgilerini google ve iett.gov.tr'den toplamıştım. İnternette rastladığım çeşitli ulaşım önerileri arasından aklıma en çok yatan helikopterle stada gitmekti ama şimdi helikopter nerden kalkıyor nasıl kiralanıyor bilmediğimden iett'ye tabi olmuştuk :)
Durakta planlar arasındaki binmemiz gereken ilk otobüsü bekliyoruz. Dakikalar geçiyor ama ne gelen var ne giden :S var bu işte bi sakatlık deyip bir anda hareket amirliğinde bitiveriyorum. Aldığım cevaplar gayet bitirici sözler "arıza, kaza durumlarında yapılacak birşey yok, başka otobüs olmadığından bir sonrakini beklemelisiniz" o an içimden iett'ye sayıyorum ama her neyse bir şekilde muhtaçtık. Bu muhtaçlık görüyorsunuz o kadar acı bir durum ki siniriniz tepenizde bile olsa haklı tepkinizi gösterirken daha pasif ve sakin olmanızı gerektiriyor. Her neyse canınız cehenneme der gibi ordan ayrılırken duraktan kalkmakta olan bir otobüs dikkatimizi çekti ve atladık artık kısmet nereye götürürse. Tabi sorduk stada gidiyor musun diye, adam da en yakın bu geçiyor deyince kriz anında başka da çözüm olmayınca haydi atla.
Ht15 hemen iett otobüs hatlarından otobüsün güzergahını açar nerdeyiz takibe başlarım. Gitmemiz gereken topu topu 7 duraklık mesafeyken farklı otobüse binmemiz bize 32 durağa mal olmuştu. Öyle yerlerden geçiyoruz ki, burası istanbul deseler benzetemezsiniz. Beyaza bürünmüş geniş araziler arasında kısmen yıkılmış naylon barınaklar ve seralar. Yola devam ederken bir dağlık tepelik araziden geçiyoruz ve sağda bir tabela dikkatimizi çekiyor. Nükleer araştırma merkezi. Heryerde onu görmeye çalışıyoruz ama nafile. Galiba gölün altına kurulmuş bir türlü denk gelemedik. Tepelerin arasından yola devam ederken ufukta stad gürünmüştü. Şoförde görmüş olacak ki bir durak sonra burda inmelisiniz dedi ve indik. Indiğimizde stad tepelerin ardında kalmıştı ve sadece ne tarafa gitmeniz gerektiğini ogrenebilmiştik. Kenardan kenardan karların arasından ilerlerken yolda aynı kaderi yaşayan taraftarlar olduğunu görüyorduk. Yaklaşık bir bir buçuk kilometre tepelerin arasında karlı yollardan geçerek bir şekilde ulaşıyoruz stada ve dakka on olmuş. Bu kadar eziyete rağmen iyi zamanlamaydı.
Tribünler her zamanki gibi ibb tarafı gözle sayılacak kadar azdı. Sanırım bunun sebebini anladınız. Bu taraftar her maç için bu çektiğimiz eziyeti çekerse daha maça gider mi. İbb'nin taraftarı yok denecek kadar az diyoruz ya tam bundan işte. Trabzon taraftarına diyecek bir şey bulamıyorum zaten. Maç süresince tezahürat "bize her yer trabzon" , aralar da maç süresince toplam 17 sarı kart gösteren hakem aleyhinde iyi niyetli sloganlar. Dakikalar 87 olmuştu hatalarımızdan ötürü kaybedeceğimiz maçta bir anda hakem penaltı noktasını gösterdi. Tam kurtulduk derken yine sahneye Umut çıktı ve her zaman ki başarısını göstererek topu kalecinin üzerine vurdu : / Bu kadar süre baskı kurmuş takımımız nasıl bir gol bile atamaz derken pozisyonun devamında kazanılan kornerde kafalardan seken topa maç boyu hatalarıyla tepki çeken Cale son kafa vuruşunu yaparak golü takımımız adına yazdırmıştı. Kalan bu kısacık sürede yine umut'la mutlak pozisyonlar yakalamamıza rağmen değerlendiremeyince sahadan biraz mutsuz ayriliyorduk ama olsun deplasmanda alınan beraberlik tur için avantajdır her zaman.
Maç sonu taraftarın sahayı boşaltma süresi etkileyiciydi. Stad bu açıdan gayet güzel yapılmış diyebiliriz ama stadı boşaltan taraftar ne yapacak orası bilinmiyor. Koşan bir grup gördüm bi an, peşlerinden gitmeyi düşünene kadar stad önünde bekleyen minibüs'ün hınca hınç dolduğuna şahit olduk ve arkadan geliyor diyerekten giden minibüsün ardından adeta kaderimize terkedildik stadın yanı başında. Ne gelen var ne giden bekledik on on beş dakka. Artık polisler staddan ayrılmaya başlamıştı. Anlaşılan geride kimse de kalmamıştı. Sonunda çareyi polise sığınmakta bulmuştuk biraz konuşaraktan polis minibüsünü bizi en yakın otobüs durağına götürmesi konusunda ikna etmiştik. Bu ıssız tepelerden nihayet kurtulmuştuk :)
Sürprizler bitmiyordu. Günü sonları eve dönmüştüm artık, önceki yazımda bahsettiğim depremde ilk yıkılacak olan. Haftanın üçüncü gününde ikinci kez elektrik sistemi arıza çıkarmış tüm apartman karanlığa gömülmüştü. Kombinin de elektrikle çalıştığını öğrendiğinden içerinin önceki geceden kalma sıcaklığına şükrediyordum ve yerime uzanıp bu satırları yazmaya başlamıştım. Aynı gün içinde bu kadar tecrübe edinmek demek ağır gelmişti ki uyuya kaldığımdan ancak iş çıkışı eve dönerken yazımı tamamlama fırsatını bulmuştum :)
teşekkürler
by SymbianS60 Mobil Ofis