Perşembe, Şubat 04, 2010

Günün ardından, acı deneyimler

(03.02.2010)
Önceki gün eve dönüş yolunda yorucu geçen 3 saatlik yolun ardından gece boyu devam edecek kar yağışının da haberini aldığımda sanki bu sabah her tarafı kar kitleyecek ve kimse yerinden kıpırdayamıycak sanmıştım. Oysaki tam aksine ben bile bugün yerimde duramayıp İstanbul'u keşfe çıkmıştım. Hep bilindik yerlere gider tekrar tekrar görmekten sıkılmaz ama bir yandan da aklımda yoldan geçen bi otobüse binip nerelere gidiyor görmek vardı ve bu soğuk günde bir nebze bu hayalim gerçeğe dönmüştü.

Ve sabah olmuş uyanmıştım. Perdenin aralığından sokağa bakmadan önce aklımda heryeri bembeyaz görmek vardı ama gece yağan kar on gün öncekini aratır gibiydi söylentilerin aksine. Sadece binaların çatıları beyaza bürünmüş, arabaların üstü neredeyse tertemizdi. Yani o beklenen felaket gün senaryoları sabahın ilk saatlerinde yalan olmuştu. Ve bu bana aklımdaki planları gerçekleştirme fırsatı sunmuştu. İstanbul'da beşinci yılım olmasına karşın hâlâ takımımın bir maçına dahi gidememiş takımımı canlı olarak izleyemeştim. Ama bugün kararım kesindi ve artık o maça gidecektim. Sonuç düştüm olimpiyat yollarına.

Yolda kuzen'e uğramak iyi fikirdi maça tek başına gitmektense kuzeni kandırabilirdim en azından :). Fenerli kuzeni Trabzon maçına Trabzon taraftarları arasına götürmekte ayrı bi konu ama olsun güzel olacağından emindim. Beraber çıktık yola tabi öncesinde gerekli ulaşım bilgilerini google ve iett.gov.tr'den toplamıştım. İnternette rastladığım çeşitli ulaşım önerileri arasından aklıma en çok yatan helikopterle stada gitmekti ama şimdi helikopter nerden kalkıyor nasıl kiralanıyor bilmediğimden iett'ye tabi olmuştuk :)

Durakta planlar arasındaki binmemiz gereken ilk otobüsü bekliyoruz. Dakikalar geçiyor ama ne gelen var ne giden :S var bu işte bi sakatlık deyip bir anda hareket amirliğinde bitiveriyorum. Aldığım cevaplar gayet bitirici sözler "arıza, kaza durumlarında yapılacak birşey yok, başka otobüs olmadığından bir sonrakini beklemelisiniz" o an içimden iett'ye sayıyorum ama her neyse bir şekilde muhtaçtık. Bu muhtaçlık görüyorsunuz o kadar acı bir durum ki siniriniz tepenizde bile olsa haklı tepkinizi gösterirken daha pasif ve sakin olmanızı gerektiriyor. Her neyse canınız cehenneme der gibi ordan ayrılırken duraktan kalkmakta olan bir otobüs dikkatimizi çekti ve atladık artık kısmet nereye götürürse. Tabi sorduk stada gidiyor musun diye, adam da en yakın bu geçiyor deyince kriz anında başka da çözüm olmayınca haydi atla.

Ht15 hemen iett otobüs hatlarından otobüsün güzergahını açar nerdeyiz takibe başlarım. Gitmemiz gereken topu topu 7 duraklık mesafeyken farklı otobüse binmemiz bize 32 durağa mal olmuştu. Öyle yerlerden geçiyoruz ki, burası istanbul deseler benzetemezsiniz. Beyaza bürünmüş geniş araziler arasında kısmen yıkılmış naylon barınaklar ve seralar. Yola devam ederken bir dağlık tepelik araziden geçiyoruz ve sağda bir tabela dikkatimizi çekiyor. Nükleer araştırma merkezi. Heryerde onu görmeye çalışıyoruz ama nafile. Galiba gölün altına kurulmuş bir türlü denk gelemedik. Tepelerin arasından yola devam ederken ufukta stad gürünmüştü. Şoförde görmüş olacak ki bir durak sonra burda inmelisiniz dedi ve indik. Indiğimizde stad tepelerin ardında kalmıştı ve sadece ne tarafa gitmeniz gerektiğini ogrenebilmiştik. Kenardan kenardan karların arasından ilerlerken yolda aynı kaderi yaşayan taraftarlar olduğunu görüyorduk. Yaklaşık bir bir buçuk kilometre tepelerin arasında karlı yollardan geçerek bir şekilde ulaşıyoruz stada ve dakka on olmuş. Bu kadar eziyete rağmen iyi zamanlamaydı.

Tribünler her zamanki gibi ibb tarafı gözle sayılacak kadar azdı. Sanırım bunun sebebini anladınız. Bu taraftar her maç için bu çektiğimiz eziyeti çekerse daha maça gider mi. İbb'nin taraftarı yok denecek kadar az diyoruz ya tam bundan işte. Trabzon taraftarına diyecek bir şey bulamıyorum zaten. Maç süresince tezahürat "bize her yer trabzon" , aralar da maç süresince toplam 17 sarı kart gösteren hakem aleyhinde iyi niyetli sloganlar. Dakikalar 87 olmuştu hatalarımızdan ötürü kaybedeceğimiz maçta bir anda hakem penaltı noktasını gösterdi. Tam kurtulduk derken yine sahneye Umut çıktı ve her zaman ki başarısını göstererek topu kalecinin üzerine vurdu : / Bu kadar süre baskı kurmuş takımımız nasıl bir gol bile atamaz derken pozisyonun devamında kazanılan kornerde kafalardan seken topa maç boyu hatalarıyla tepki çeken Cale son kafa vuruşunu yaparak golü takımımız adına yazdırmıştı. Kalan bu kısacık sürede yine umut'la mutlak pozisyonlar yakalamamıza rağmen değerlendiremeyince sahadan biraz mutsuz ayriliyorduk ama olsun deplasmanda alınan beraberlik tur için avantajdır her zaman.

Maç sonu taraftarın sahayı boşaltma süresi etkileyiciydi. Stad bu açıdan gayet güzel yapılmış diyebiliriz ama stadı boşaltan taraftar ne yapacak orası bilinmiyor. Koşan bir grup gördüm bi an, peşlerinden gitmeyi düşünene kadar stad önünde bekleyen minibüs'ün hınca hınç dolduğuna şahit olduk ve arkadan geliyor diyerekten giden minibüsün ardından adeta kaderimize terkedildik stadın yanı başında. Ne gelen var ne giden bekledik on on beş dakka. Artık polisler staddan ayrılmaya başlamıştı. Anlaşılan geride kimse de kalmamıştı. Sonunda çareyi polise sığınmakta bulmuştuk biraz konuşaraktan polis minibüsünü bizi en yakın otobüs durağına götürmesi konusunda ikna etmiştik. Bu ıssız tepelerden nihayet kurtulmuştuk :)

Sürprizler bitmiyordu. Günü sonları eve dönmüştüm artık, önceki yazımda bahsettiğim depremde ilk yıkılacak olan. Haftanın üçüncü gününde ikinci kez elektrik sistemi arıza çıkarmış tüm apartman karanlığa gömülmüştü. Kombinin de elektrikle çalıştığını öğrendiğinden içerinin önceki geceden kalma sıcaklığına şükrediyordum ve yerime uzanıp bu satırları yazmaya başlamıştım. Aynı gün içinde bu kadar tecrübe edinmek demek ağır gelmişti ki uyuya kaldığımdan ancak iş çıkışı eve dönerken yazımı tamamlama fırsatını bulmuştum :)

teşekkürler
by SymbianS60 Mobil Ofis

Salı, Şubat 02, 2010

Depremde ilk yıkılacak

Uzun zaman oldu yeni mekanımıza, merkezdeki yeni evimize taşınalı. İlk izlenimler ve geri bildirim vakti geldi de geçiyor oysaki. Ama hâlâ ısınabilmiş değilim bu apartmana. Öyle ki iki günü bile birbirine denk değil. Örneklerle anlatmak daha kolay olacak sanırım. Hem o kadar çok gariplik var ki atladıklarım mutlaka oalcaktır. Hatırladıkça eklerim artık.

Meşhur asansörümüz...
Bu konuda hiç şüpheniz olmasın bindiniz mi inme garantisi olmadığını hissettiriyor. Bigün çalışıyorsa ertesi gün muhtemelen bozuluyor. Eğer 5. kattan yukarda oturuyorsanız keşke çalışsa da olmazsa içinde kalsam diyorsunuz ama nafile. Tırmanış başlıyor. Kapısında üç kişilik yazdığına aldanmayın, iki ince eleman zor sığıyor. Bir kalın bir ince de ise aşağı doğru gitme ihtimali artıyor. Yalnız tam otomatik biner binmez düğmeye basın halatları koparmış gibi gidiyor.

Yıllanmış telefon hatlarımız...
Evde olmazsa olmaz internet bağlantısı için ttnet'le irtibata geçilir. ttnet'ten 8 Mbit'e kadar paket satın alınır. Bağlantı servis sorumluları tarafından gelinir yapılır. Herşey tamam gibi ama nerde o günler. 8 Mbit internet bağlatmışız ama youtube'da bir video izlemek için yine yüklenmesini bekliyoruz :S E nasıl oluyor bu deyip bi test yaparım ki, download 2,1 Mbit upload 0,5 Mbit. Kısaca sonuçlar rezalet neredeyse. Bir sinir, bir sinir ararım ttnet'i ne bu kardeşim 8/2,1 kaç yapıyor farkında mısınız derim. Eleman bu bile iyi demez mi :d Neyse artık diycem ama son sözleri gayet çarpıcıdır. Sözleşmede 8 Mbit değil, 8 Mbit'e kadar hızlı diyoruz demez mi. Daha sözüm kalmıyor bunun üstüne. Başarılarının devamını diliyor kapatıyorum. Günler geçiyor bu eziyetle vee sonunda bir pazar sabahı uyanırım ki internet hepten gitmiş. Acilen ttnet aranır pazar sabahın köründe. Arıza kaydı falan filan bişeler dediler emin olamadım o sıralar sosyal medyada atağa kalkan ttnet'e ff üzerinden mesaj da atılır. Cepten yazıyorum tabi. Pazar Gün ortası saat 1 gibi Merhaba Alper Bey ? diye kapı çalar. Bi de ne göreyim ttnet'ten gelmişler :d Bi şaşkınlık bi şaşkınlık acaba ne iş derken laf zamanla açıldı. Eleman der ki, rekabet artık daha ciddi müşteri memnuniyeti için 24 saat hizmetteyiz. İyi çok güzel neyse bizim arızaya geldik tekrardan. Diyorum ki neden bize 8 Mbit internet gelmez daha nereye gidelim santralin üst katına taşınacak halimiz yok ya. Santrale 50 metre mesafedeyiz. Yetmez mi ? Ve elemanın bitirici cevabı gelir. Apartmanda nerdeyse 25 yıllık kablolar kullanıyor. Bu hızı aldığınıza sevinmelisiniz.

Daha ne bozulabilir ki demeyin, hidrofora geçelim :)
Bu hidroforda neyin nesidir önce bi bunu tanıyalım. Bu hidrofor tahminimce yüksek katlara su çıkmasını sağlayan bir su pompası gibi birşey. Bunu nasıl tahmin ediyorum dersiniz. Şöyle ki bir gün yine apartmanın girişinde meşhur asansörün gelmesini beklerken orda bi duyuru panomuz var. Her türlü felaket haberi ordadır. Bir de ne göreyim "Hidrofor bozuldu, sistem yenilenecek". şu şu fiyat bu bu fiyat hidrofor'u oluşturan tüm parçaların ücretleriyle birlikte tek tek içeren bi liste koymuş yöneticimiz sağolsun, toplam 1500 tl. Bu kadar para edecek ne varken hidroforu oluşturan tüm parçaları da tanımış olmakla birlikte demek hidrofor bu işe yarıyormuş dedirtiyor işte insana:) Eve çıkılır ve test yapılır. Acaba herşey yolunda mı diye ama sonuç olumsuz. Sular maksimum 3 sn akıyor ve sonra sesi soluğu kesiliyor. Çeşmelerden su akmaması ne gibi sorunlar doğurur daha yazmama gerek yok sanırım.

Bitmedi, gel gelelim elektrik tesisatına
Yine bir akşam üstü. İş çıkışı eve dönülür apartman giriş kapısı açılır ve ne göreyim. Bi kaç insan ellerinde el fenerleri kapının hemen arkasında bi inceleme araştırma durumundalar. Ne olmuş diye sormama gerek kalmıyor. Zaten göz gözü görmüyor. Elemanlar aralarında konuşuyor TEK'in numarası kaçtı filan diye. Birisi diyor belediye başkanını aramamız gerekiyor birisi de elinde kontrol kalemi faz toprak ölçümü yapıyor :) Sonuç yine aynı. Kaç yıllık kablolar böyle arada arıza vermesi normal. Ben de safça arızanın giderilmesi kaç dakka sürer diye soruyorum. Elemanların biraz yüzü gülüyor. Kısmet deyip dönüyorum geri. Çünkü daha bir önceki gün öğrenmiştim kombi'nin de elektrikle çalıştığını :d Karanlık ve soğuk bir evde insan ne yapsın...

Bunu da ekliyim de şimdilik tamam.. Yan komşunun çocukları
Çocuklar her gün sabah erkenden uyanır mutlu bir şekilde eğlencelerine oyunlarına başlarlar. Ara sıra sesleri yükselir sonra sakinleşirler. Muhtemelen oyunlarının ortalarına doğru biraz etrafı karıştırmış oluyorlar ki vahşi bir ses yükselmeye başlıyor çocukların üzerine ve ortalık bir anda sus pus. Kadının biraz sinirleri bozuk olsa gerek ki çocuğun birine öylece bağırıyor. "Seni akıl hastanesine yerleştiricem!" Şimdi çocuğun yerinde olsam seni ordan nasıl çıkardılar diye cevap verirdim ama çocuğa yazık olurdu :d ve daha bi ton laf kadının çocuklara sarfettiği, çocukların da bu ne diyor diye düşünüp anlayamayacağı. Burdan da anlıyorsunuz ki apartmanda bir toplu yaşam sözkonusu. Yan odada neler oluyor misafir gelmiş mi neden bahsediyorlar filan sohbete katılabilirsiniz yani :)

Vee tüm bunları alt alta koyup taraf tarafa toplayınca bizim bu binanın depremde ilk yıkılacak bina olma ihtimali diğerlerinden bir hayli fazla olmuyor mu dersiniz !


alper yz
Sent from Cihangir, İstanbul, Turkey